HABERLER
  • MOTORİN’DE İNDİRİM
  • Brent petrolün varil fiyatı 88,57 dolar
  • IEA: Dünyada elektrikli araç satışları bu yıl 17 milyona ulaşarak güçlü artış gö
  • Elektrikli araç kullanımı yaygınlaştırılacak, şarj istasyonu ağı genişleyecek
  • Orta Doğu Gerilimi: Petrol Fiyatlarında Yükseliş
  • Brent petrolün varil fiyatı 90,38 dolar
  • Brent petrolün varil fiyatı 89,92 dolar
  • Günlük üretim 40 bin varili aştı
  • Araç sahipleri dikkat! 1 Ocak΄ta başlıyor...
  • ABD΄de petrol üretimi rekor kırdı
  • Brent petrolün varil fiyatı 89,74 dolar
  • Petrol fiyatları 5 ayın zirvesinde
H.KÖKTAŞ “ TAVAN FİYAT GEÇİCİ BİR DÖNEM

                                        

EPDK Başkanı Hasan Köktaş, sektörün gündemine bomba gibi düşen tavan fiyat uygulaması konusunda Enerji Petrol Gaz΄a özel açıklamalarda bulundu. Enerji Petrol Gaz Yayın Grubu Başkanı Sertaç Komsuoğlu, Genel Yayın Yönetmeni Emre Ertürk, Ankara Temsilcisi Murat Fırat ve Bayinin Sesi Başyazarı Sinan Orhon΄la yaklaşık iki saat süren bir röportaj gerçekleştiren Köktaş, uygulamanın geçici olduğunun altını çizdi. Sözlerine "Raydan çıkmış bir treni düşünün; içinde ne olup bittiği belli değil ve paldır küldür gidiyor. Bu trenin tekrar rayların üzerine konulmaya ihtiyacı vardı" şeklinde başlayan Köktaş, "Raylara tekrar konulması için de bir ΄dur΄ deme şekli vardır. Bizim aldığımız karar da bu nitelikte. Bu durum kalıcı bir durum değil. Tüketici, rafinerici, dağıtıcı ve bayiler de dahil olmak üzere herkes kendini yeniden ΄check΄ edecek ve bu yeni dönemde sağlıklı işleyen bir piyasa yapısına kendisini hazırlayacak. Yani raydan çıkmak üzere olan bir treni tekrar raylara oturtmak için yaptığımız bir müdahaledir" şeklinde konuştu. 

                                   

S.K: Bu kararınız sektörde adeta, treni tekrar raya sokmak değil trenin duvara çarpması etkisi yarattı.

E.E: Bu kararı rekabet yok diye mi yoksa fiyatlar en yakın erişilebilir dünya fiyatlarına uyumlu değil diye mi aldınız?

H.Köktaş: 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu’nun 10. maddesindeki tanım aslında bu sorunun cevabını veriyor. Bildiğiniz gibi biz belli dönemlerde piyasadaki rekabet koşullarını geliştirmeye yönelik çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Yani biz rekabeti daha iyi ve sağlıklı işler hale nasıl getirebiliriz diye çalışmalar yapıyoruz. Bu çalışmaları zaman zaman Rekabet Kurumu ile birlikte zaman zaman da kendi Kurul Kararlarımızla gerçekleştiriyoruz. Bugüne kadar rekabetin geliştirilmesine yönelik birçok kararımız oldu. Rekabet koşullarının gelişmesini niçin isteriz? Rekabet koşulları oluştuğunda göreceli olarak hizmet kalitesi yükselir ve ürün veya hizmetin fiyatı düşer. Rekabet bunun için şarttır. Rekabetin olmadığı piyasalarda ise fiyat yükselir. Biz rekabetçi bir piyasa için çalışma yaparken; kendi içerisinde sağlıklı çalışsın ama aynı zamanda fiyat üzerine düşürücü bir etki yaratsın istiyoruz. Şimdi piyasada rekabet varmış gibi gözüküyor. Rekabet bir ölçüde de var. Çünkü sonuçta farklı aktörler var. Örneğin 51 tane lisanslı dağıtım şirketi, 14 bin 800 civarında bayi var. Ama öte yandan bu rekabet koşullarının fiyatlar üzerinde düşürücü bir etki yaratıp yaratmadığı konusunda kamuoyunda bir tartışma da var. Bu tartışmaları hepimiz biliyoruz. Belki de 5015 sayılı Kanun’daki ‘en yakın erişilebilir piyasa’ tanımının her şeyden önce açılımını yapmamız lazım. Türkiye’deki piyasa aktörlerinin mal tedariki için en yakın piyasa Akdeniz piyasasıdır. O halde en yakın erişilebilir piyasayı Akdeniz piyasası olarak değerlendiriyoruz ve ‘Akdeniz piyasasındaki fiyatlar ile Türkiye’deki fiyatların bir mukayesesinin yapılması lazım gelir’ diyoruz.

Vergiler her ülkenin kendi politikasına göre şekillenir. Bilindiği gibi biz vergi konusunu bugüne kadar hiç tartışma konusu yapmadık ve hesaplamanın içerisine almıyoruz. Vergisiz fiyatlar esasına göre hesaplama yapıyoruz. Vergisiz fiyatlar esasına göre baktığımızda ve Akdeniz ülkelerinin ortalama fiyatlarını aldığımızda Türkiye’de çok belirgin bir şekilde fiyatların yüksek olduğu ortada. Nitekim biz ilk Kurul Kararımızda bir aykırılığın var olduğu ve bu aykırılığın giderilmesi gerektiğini ilan ettik. Bunu hiçbir ayrıntı vermeden ve tespitlerimiz sonucunda yaptık. Bu tespitler çok uzun bir süreden beri devam ediyor. Bir aykırılığın olduğunun tespiti var. Bu da zaten verilere dayanıyor. Eldeki bu verileri biz sektörle de paylaştık. Bu, 2008 yılının Mayıs ayında başlayan bir süreç. Biz bunu geçen sene defalarca paylaştık ve nitekim bir Fiyatlandırma Yönetmeliği çıkarttık. Bu verileri yönetmeliği çıkarmadan önce ve sonra sektörle paylaştık. 2009 yılının Ocak ayında rafineriyle bunu paylaştık ve Fiyatlandırma Yönetmeliğinden hemen sonra defalarca hem rafineri hem de dağıtım şirketlerini Kurumumuza davet ettik. Yani ne olması gerektiği ve yanlışlıkların neler olduğu yönünde birebir çalışmalar yapıldı. Fiyatlandırma Yönetmeliğini 2008 yılının Ekim ayında çıkardık ve Ekim ayından bu yana bu çalışmalar derinlemesine devam ediyor. O sırada Rekabet Kurumu’nun ‘Akaryakıt Sektör Raporu’ yayınlandı ama zaten bizim çalışmalarımız o rapordan bağımsız bir şekilde yürütülüyordu. 2008 yılında biz sektörden sunum almıştık. 2009 yılının Ocak ayında da biz rafineriye bir sunum yaptık. Bütün verileri ortaya koyduk. AB, Amerika ve Akdeniz ortalamaları, Türkiye’deki fiyat hareketleri, Türkiye’deki fiyat hareketlerinin 2005 yılı öncesi ve sonrasını ortaya koyduk. ‘Bakın trend budur, bu verilere bir itirazınız varsa buyurun itirazınızı yapın, biz de değerlendirelim’ dedik. Neticede biz bu uyarıları taraflara defalarca yaptık.

Bu piyasanın sürdürülebilir olması lazım. Bu hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu piyasa günlük bir piyasa değildir, Türkiye’nin en önemli piyasasıdır. Bu piyasanın sürdürülebilir, sağlıklı temeller üzerine kurulmuş ve sağlıklı bir şekilde işleyen bir yapısının olması lazım. Biz bunu yapmış olduk. Biz aynı dönem içerisinde, yani 2009 yılının Ocak ayında, aynı sunumu dağıtım şirketlerine de yaptık. Hatta bir derneğe bu sunumu çok ayrıntılı bir biçimde yaptık. ‘Bakın 5015 sayılı Kanun’un 10. maddesinde öngörülen metodolojiye aykırılıklar var, bunları giderin’ diyerek defalarca uyardık. Bunu hem yazışmalarla hem de sözlü olarak yaptık. Nitekim Mayıs ayına geldiğimizde düzeltmelerin kısmi de olsa yapılmadığını gördük. Dağıtım kısmında ise duyarlı davrananlar da oldu duyarlı davranmayanlar da. Netice itibariyle Mayıs ayının sonunda bütün bu verileri güncelledik. Bunların tamamını firmaların kendilerinin bize verdiği, muhasebe sistemlerinde var olan veriler üzerinden oluşturduk. Netice itibariyle bir aykırılığın var olduğunu tespit ettik. Biz o zaman, ‘Aykırılık var o halde hemen bir tavan fiyat belirleyelim’ de diyebilirdik. Ama biz bunu yapmadık; ‘Arkadaşlar bir aykırılık var. Biz bunu bir Kurul Kararına bağlıyoruz, siz de bu aykırılığı giderin’ dedik. Bir yıllık bir geçmişi olan, aşama aşama tüm bilgilerin sektörle eşzamanlı olarak paylaşıldığı bir süreçten geçerek bugüne geldik. Bunun bilinmesi gerekiyor.

E.E: Geçen sene Rekabet Kurumu (RK) tarafından hazırlanan raporda, akaryakıt sektöründeki yapısal bozukluklara değinilmiş, ancak fiyatlandırmada bir uyumlu eylemin olmadığının altı çizilmişti. RK gibi fiyat tecrübesi olan bir kurumun akaryakıt fiyatlarına ilişkin olumsuz görüşü olmamasına rağmen sizi tavan fiyat kararını almaya iten gerekçeler nelerdir?

H.Köktaş: RK’nın hazırlamış olduğu bu raporu çok daha ayrıntılı olarak tartışabilirim. Çünkü çok iyi bildiğim bir rapor. Ancak raporu çok tartışmak istemem. Çünkü raporun içeriğini Rekabet Kurumu Başkanımızla zaten ele aldık. Burada birtakım şeyleri birbirinden ayırmak lazım. Biz birinci dereceden düzenleyici bir kurumuz ve düzenleyici etki yaratan unsurların kararını biz alırız. Dolayısıyla bizim kararlarımız sonuçta rekabet ortamı yaratan etki de doğurur. Ama tek başına o değil. Çünkü piyasa faaliyetlerini de içeriyor. Ama yaptığımız düzenlemelerin rekabet ortamını doğuracak etki yaratmasına da özen gösteririz. Zira az önce de söylediğim gibi rekabetin; fiyatları düşürücü, hizmet kalitesini yükseltici ve piyasanın sağlıklı işlemesine yönelik etkisi var. Şimdi RK’nın raporuna baktığınız zaman ortada bir Kurul Kararı, muhalefet şerhleri, raporun içerisinde sıralanmış rekabeti bozucu etki yaratan unsurları içeren ve bir de sonuç ile öneri paragrafı var. O raporda çok farklı unsurlar var. Raporun değerlendirmesini yapmak istemem. Ama rapora ilişkin oluşmuş olan görüşlerimi kendimde tutuyorum. 

Bu söylediklerinizin tamamı o raporun içinde var. Uyumlu eylem olmadığına ilişkin karar, rekabetin olmadığı ve bu konuda yapılması gerekenlerin ne olduğuna ilişkin 16 tane madde ve aynı zamanda EPDK’nın 5015 sayılı Kanun’un 10. maddesi gereği piyasaya müdahale yetkisini kullanması yönünde öneri de var. Hatta raporun bitiş cümlesi bu yöndedir.

S.K: RK’nın şu anda resmi internet sitesinde EPDK’nın tavan fiyat uygulamasının eleştirisini içeren bir makale var. 

H.Köktaş: Ben o makaleyi okumadım ama sizin uygulamanız olan 4767 Enerji Haber Paketinden cep telefonuma gelen mesajdan böyle bir makale olduğunu öğrendim.

Herkes her şeyi tartışabilir, bu mümkündür. Ben sadece bir raporun içerisinde var olan unsurları sizlere saydım. Kararı, içindekileri ve sonucunu söyledim. Bu raporun ne anlama geldiğini sizlerin değerlendirmesine bırakıyorum. O rapor ilk yayınlandığında ben kendi görüşlerimi kamuoyu ile paylaştım. Dolayısıyla benim açımdan bu vesileyle o rapora bir daha geri dönmenin bir anlamı yok. Kaldı ki konunun gidişatını belirleyen unsur tek başına rekabet unsuru değildir. Biz kendi çalışmalarımızı yaparken kuşkusuz konuya ilişkin başka kurumların yaptığı çalışmalardan istifade ederiz. Ama bilin ki, EPDK zaten bu iş için birinci dereceden sorumlu bir kurumdur. Dolayısıyla mevzuat çerçevesinde kendi belirlediği ya da öngördüğü piyasa yapısı çerçevesinde hareket eder. Ama bir kez daha altını çizmek istiyorum. Gelinen nokta, piyasanın tüm aktörleri ile paylaşılarak gelinmiş bir noktadır. Yani zamanında çeşitli aşamalarda kendilerini davet ederek paylaştığımız bir durumdur. Nitekim Mayıs ayında alınan karar sonuçta malumun ilanıdır. Yani bizim aylar öncesinden sektörle paylaştığımız durumun bir Kurul Kararına bağlanarak ilan edilmesidir. Biz bu kararda, sektör temsilcilerine ‘ortada bir aykırılık var ve bunu giderin’ dedik.

Bu Kurul Kararından sonra iki sonuç ortaya çıkabilirdi. Birincisi; sektör aykırılığı giderip, metodolojilerini bize bildirecekti. Çünkü mevzuat gereği metodolojilerini bize bildirmek zorundalar ve nitekim bazı şirketler Kurul Kararına iki gün kala ciddi sayılabilecek oranlarda indirimler yaptılar. İkincisi de; aykırılığın giderilmediğini tespit edip, tavan fiyat belirleyecektik. O aşamadan sonra başka bir sonuç ortaya çıkamazdı. Yani üçüncü bir seçenek yok. Gönlümüz isterdi ki, sektör bu aykırılığı kendi gidermiş olsun. Çünkü bu aykırılığı nasıl giderecekleri de sektöre aktarılmış durumdaydı. Sonuçta iki seçenek vardı. Aykırılığın giderilmediği ortada. Dolayısıyla biz de tavan fiyat uygulamasına gittik.

Bu tavan fiyat, aykırılığın giderilmesine yönelik bir fırsat oluşturan dönemdir. Bu kararı, ‘Tren duvara çarptı, şok etkisi yarattı’ diye değerlendirmeyin. Uzun süreden beri raydan çıkmak üzere olan bir trenin, vagonların tekrar sağlıklı bir şekilde bir geçiş dönemi içerisinde tahribatı az olacak şekilde raylara konulması olayıdır.

Bayilerin EPDK’ya siyah çelenk bıraktığı günün sabahı ben yine burada dağıtım şirketlerinin temsilcileriyle toplantı halindeydim. Onlara da aynı mesajları verdim. Bu dönem bir fırsattır. Herkes için bir fırsattır. Her şeyden önce bu dönem içerisinde herkes kendi özeleştirisini yapma fırsatına ve yapmış olduğu hataları ortadan kaldırma imkanına sahip olacak. Ayrıca daha da önemlisi sektör, üzerinde fazlalık olan maliyet unsurlarını atmış olacak. Yani bugüne kadar sektörün şöyle bir alışkanlığı vardı: Kendi içinde inanılmaz bir maliyet oluşturuyordu. Zincirin herhangi bir halkası için konuşmuyorum, zincirin tamamı için konuşuyorum. Sektör bir maliyet unsuru oluşturuyordu, o maliyet de fiyatın içerisinde tüketiciye yansıyordu. Şimdi artık bu alışkanlık bitecek. Yani sektörde ürün bedelinin dışında maliyetler oluşturma, bu maliyeti de direkt tüketiciye yansıtma dönemi bitecek. Biz bu alışkanlığa ‘dur’ dedik. Sağlıklı yapı bu alışkanlığın ortadan kaldırılmasına bağlı.

E.E: Tavan fiyat uygulaması için aldığınız kararın üzerinden, sonuçları hakkında sağlıklı yorum yapabileceğimiz bir süre geçti. Bugün itibariyle bu kararın hala adil, yerinde ve faydalı bir karar olduğunu düşünüyor musunuz?

H.Köktaş: Biz bu dönemi geçiş dönemi olarak adlandırıyoruz. Biz bu dönemi olağan bir dönem olarak adlandırmıyoruz zaten. O geçiş döneminin de raydan çıkmakta olan bir treni tekrar raya döndürme dönemi olduğunu düşünüyoruz. Zaten raydan çıkmış bir treni gidip yakıp yıkma, faaliyet edemez hale getirme gibi bir amacımız ya da niyetimiz söz konusu olamaz. Belki anlaşılamayan nokta budur. Belki de birileri bu trenin ray üzerinde sağlıklı bir biçimde ilerlediğini düşünüyordur, öyle zannediyordur. Ama durum böyle değil. O trenin sağlıklı biçimde rayda yürümesi için o trenin yolcuları da, makinisti de, vagon sahipleri de, makasta sinyalizasyon işlemini yapan düzenleyici kurum olarak biz de memnun olacağız. Yani herkes memnun olacak. Bir kişi memnun ama geriye kalan hiç kimse memnun değilse o trenin ray üzerinde sağlıklı bir şekilde ilerlediğini söyleyemeyiz. Dediğim gibi bu dönem bir geçiş dönemidir. Bu geçiş dönemini piyasanın sağlıklı işlemesine yönelik bir fırsat olarak görüp bunu da elbirliğiyle değerlendireceğiz. Bunu bütün aktörlerle birlikte el ele yapacağız.

Karadeniz seyahatim sırasında birçok bayi ile yüz yüze görüştüm. Direkt piyasanın içerisinden bilgi almak, insanların ne yaşadığını kendi gözünüzle görmek çok güzel. İşin açıkçası ben şunu gözlemliyorum. Dağıtım şirketleri bayileri harekete geçirerek çözüm üretme gayreti içerisindeler. Ben böyle düşünüyorum. Bu da konunun hala günübirlik olarak düşünüldüğü anlamına gelir. Bu, çözüm getirmez aksine sorunu kronikleştirir. Bu ülkede yatırım yapan, istihdam yaratan, iş yapan herkese şapka çıkartır, saygı duyarım. Benim nezdimde rafineri, dağıtım şirketi ve bayilerin hepsi de lisans sahibi işverendir. Bu ülkeye vergi veriyor, istihdam yaratıyorlar. Bu unsurlar takdire şayan unsurlardır. Bunu kimse göz ardı edemez. Ama bir takım istihdam unsurları üzerinden, bayilerin bir takım hassasiyetleri üzerinden konuyu çözmeye çalışma girişimi maalesef yine günübirlik bir çözüm arayışı olur. Bizim istediğimiz günübirlik çözümler değildir. Biz kalıcı çözümler istiyoruz. Onun için umut ediyorum ki, ilgili bütün taraflar uhulet ve suhulet içerisinde bir araya gelmeye hazırdır.  Bu sorunun kalıcı bir piyasa yapısıyla çözüleceğini düşünüyorum.

S.O: Ben bayi kökenli birisi olarak ve bayilerle sıkı bir ilişki içerisinde olan biri olarak şunu söyleyebilirim: Zincirin son halkası olan bayiler bu konuda maalesef en çok baskı altında kalan kesim oldu.

H.Köktaş: Her zaman zincirin son halkası daha çok baskı altında kalıyor. Bayileri bu baskıdan kurtarmamız gerekir. Zincirin son halkası olan bayi, nihai tüketiciyle direkt muhatap olduğu için her zaman sıkıntıları kendi içerisinde gidermeye çalışır. Biraz önce söylediğim gibi şişirilmiş maliyetler, safralar atılmaya başlandı. Somut örnekleri şu anda bana gelmeye başladı. Şu anda dağıtım şirketleri bazı maliyet düşürücü unsurlar üzerinde çalışıyorlar. Bu çok güzel bir şey çünkü bu çalışmalar bayileri de rahatlatacak. Bayiler jilet, çanak, çömlek satmaktan akaryakıt satmaya fırsat bulamaz hale geldiler. Bayiler, neredeyse asli fonksiyonları olan akaryakıt satışını bırakıp çanak çömlek satıcısı haline geldiler. Biliyorum ki, bazı bayiler sırf bu çanak çömlek satışını organize etmek için ilave depo kiralayıp, ilave personel alıyorlar. Bayilerin asıl işi bu mudur?

S.O: Bayi kesimi senelerdir alışık olduğu şekilde nakliye bedeli ilan edilmeyişini yadırgadı. Bu durum özellikle terminal ya da rafinerilere uzak yerlerdeki bayileri çok zor durumda bıraktı.

S.K: Sayın Başkan, konuya örnek teşkil etmesi açısından şunu sormak istiyorum: Kurumun önünden taksiye binip Enerji Bakanlığı’na gittiğinizde ödediğiniz taksi ücreti ile Sincan’a gittiğinizde ödediğiniz taksi ücreti aynı mı oluyor?

H.Köktaş: Değil tabii ki. Şimdi burada bir şeyi göreceğiz. Konuyu ‘Navlun fiyatları dikkate alındı, alınmadı’ tartışmasına indirgeyerek aslında konuya ilişkin önemli bir esası herkes gözden kaçırıyor. Sektör konuyu nakliyeye indirgediğinde EPDK’nın yaptığı işin ne kadar doğru olduğunu ilan etmiş oluyor ama bunun farkında değil.

Biz EPDK olarak işin ticari boyutuna kesinlikle girmemeye çalışıyoruz. Çünkü ticari ilişki insanların karını azaltıp çoğaltan bir unsurdur. Biz bu unsurdan hep uzak kalıyoruz. Doğrusu da budur zaten. EPDK ticarete bulaşmaz. Sonuçta ben Akdeniz ortalamasının fiyatını aldığımda neyin ortalamasını alıyorum? Bayide ilan edilen fiyatın ortalamasını alıyorum. Örneğin, İtalya’ya tankerle mal gidiyor ve rafineriye indiriliyor. Biz de İtalya’nın en kuzeyindeki bayinin tabelasındaki fiyatı esas alıyoruz. Yani nakliye bedelinin de içinde olduğu fiyatı esas alıyoruz. Mesele şudur: Ben bir kar marjı belirliyorum. Bu belirlediğim kar marjı da ‘bayi+dağıtıcı’, yani tabeladaki fiyat esasına göredir. Yani bizim örneğini aldığımız kar marjı, Akdeniz ülkelerindeki tabela, yani navlun giydirilmiş fiyat esasına göredir. Metodoloji açısından hiçbir problem yok, eksik yok. Ancak asıl sıkıntı şu: Dağıtıcılar bayiyi yönlendirerek bayiyi ajite etmeye çalışıyorlar. Ben bir ortalama yapıp bir kar marjı veriyorum. Sen de herkesle aynı kar marjını yapmayacaksın. Kar marjını tutturmak için litre başına 0,1 kuruşa taşıyacağın yer var 4 kuruşu da taşıyacağın yer var. Orada bir öngörü, bir ortalama var. Aslında bu rakamlar arkadaşlarımızın elinde var. Diyelim ki ben sistemin içerisine ortalama 3 kuruş navlun koymuşum. Nakliyenin 6 kuruşa yapılacağı yerler de olacak 0,1 kuruşa yapılacağı yerler de olacak. Dolayısıyla bu konuda dağıtıcı kendi bayilerinin uzaklık ve yakınlıklarına göre navlun bedelini birisinde indirip birisinde çıkartacak. Dağıtıcı kendisi bizzat bunu sistemin içerisinde organize edecek. Dolayısıyla, ‘Bu benim karımdır, uzaktaki almasın yakındaki alsın’ diyemez. Ancak böyle bir şey deniyorsa dağıtıcının niyetini sorgulamaya gideriz ki, böyle bir şeyi de aklımın ucundan dahi geçirmek istemem.

S.K: Serbest ticaret kuralları içerisinde isteyen istediği kente yatırım yapar istediğine yapmaz. Bazı noktalar, dağıtım şirketlerinin hiçbirinin çok da isteyerek yatırım yaptığı yerler değil. Çünkü bu noktaların satış potansiyeli çok az, verimliliği de çok düşük.

H.Köktaş: Tam aksine. Sorunun odağına gitmiyorsunuz. Uygulamanın örnek olarak sonucundan hareket ediyoruz. Oysa ki sorunun etkin çıkış noktasından hareket etmemiz lazım. Diyelim ki 3 kuruş navlun bedeli koyduk. Dağıtıcı, onu bayisinin yakınlık ve uzaklığına göre ayarlayacak. Bir bayisinde maliyet 0.1 kuruş diğer bayisinde 6 kuruş ise ona göre organizasyonunu yapacak ve ortalamasını 3 kuruşa getirecek. Biz zaten piyasa verilerine göre bir ortalama fiyat belirledik.

S.K: Yarın dağıtım şirketlerinin ‘Şu şehirlerin bizim açımızdan ticari bir cazibesi kalmadı. Yatırım yapmayacağız’ demesi halinde ne yapacaksınız? Çünkü EPDK’nın hiçbir şirkete ‘Şu ile yatırım yapın’ deme yetkisi yok.

H.Köktaş: Siz o zaman bana şunu söylemiş oluyorsunuz; ‘Sistemin içerisinde var olan navlun bedelini ben yakın bayilere düşükten çalıştırırım, navlun için sistemde öngörülen kısmını da cebime atarım’. Yok böyle bir şey. Biz dağıtıcıların hem yakındaki hem de uzaktaki bayilere mal ikmali yapacağı varsayımına göre sistemi oluşturduk. Tabii ki getirmek zorunda değil. O zaman benim de, dağıtıcılar uzak bölgelere nakliye yapmadıkları zaman, belirlediğim 3 kuruşu 1,5 kuruşa düşürmem gerekir. Ben tartışmayı yanlış noktada yapıldığını söylemeye çalışıyorum. Tartışmayı sonuçlar üzerinden yapıyoruz ama çıkış noktasında yapmıyoruz.

Artık dağıtıcı geleneksel ilişkiler üzerinden bayi ilişkisini düzenlemeyecek. Sorunun kaynağında bu var. Eğer bunu böyle çözmezsek yapısal bir çözüme ulaşamayız. Tartışmayı yanlış noktada yaparsak yine günübirlik konuşmuş oluruz. Sistemin içerisindeki herkes kendisini ‘check’ etmek ve yeniden sorgulamak zorunda. O kararı aldığımız gece basın bültenini hazırlarken arkadaşlara; ‘Bültenin içine tüketicilere yönelik uyarı koyun. Tüketici haklarına sahip çıksın, insanlar kafasını kaldırıp fiyat tabelasına bir kez baksın. Fiyat farkını görsün ve kendi 1 kuruşunun peşinde koşsun. Hangi istasyonda ucuzsa gitsin o istasyondan yakıtını alsın’ dedim. Ertesi sabah da birçok gazete konunun bu kısmını ön plana çıkarttı Çok ciddi bir şekilde tüketiciler kendi hukukunu kendisi koruyacak noktaya gelmeli.

Birebir görüşmelerimizde bayiler bize birçok şey söylüyorlar. Toplu olarak görüştüğümüzde ise konuşmamayı tercih ediyorlar. Çünkü, ‘Benim 15-21 günlük vadem var. Şirketim bu vadeyi kaldırır’ diye düşünüyor. Bütün mesele 21 günlük vade. Bayiler o 21 günlük vade uğruna birçok hakkından feragat ediyor. Çünkü belki işletme sermayesi yeterli değildir, dağıtıcıdan 21 gün vade alarak dolaylı işletme sermayesi edinmiş oluyor. Dağıtıcılar ile bayiler kendi aralarında her türlü ticari ilişkilerini gözden geçirmek ve sağlıklı bir yapıya oturtmak zorundalar. Bu bizim işimiz değil. Bakın 30-40 yıllık intifalar bir anda ne oldu? 2010 yılının Eylül ayından itibaren 7 bin 900 tane istasyon serbest kalıyor. O istasyonlara yatırım yapmış ancak henüz geri dönüşünü alamamış dağıtıcılara da yazık ama 30 yıldır tek bir dağıtıcıya bağlı kalmış bayilere de yazık. Her iki tarafa da yazık. O halde bütün tarafların ilişkilerini gözden geçirmeleri lazım. Dağıtıcılar ile bayiler ticari ilişkilerini gözden geçirip sağlıklı bir yapıya oturtacaklar. Bunun nasıl olacağına biz karışmayız. Dağıtıcılar ay sonunda bayilere, “Al sana şu kadarlık promosyon faturası, parayı hesabıma gönder” diyorlar. Böyle bir maliyet, sistemin içerisinde olmalı mıdır, faydası var mıdır?

E.E:  Sizce bir vergi indirimi gerekmiyor mu?

H.Köktaş: Vergiler ülkelerin gelir politikalarıyla alakalıdır. Gelir idarelerinin belirlediği temel politikalardan bir tanesidir. Biz bugüne kadar vergiler konusunda tek bir laf dahi etmedik, şimdi de etmeyiz. Ama şunu iyi biliyorum. Son 30 yıla baktığınızda, son 6-7 yılı hariç, vergiler sürekli tedricen yükselmiştir. Son 6-7 yılda bu sektörün ÖTV ve KDV tutarlarında artış yönünde bir değişiklik olmamıştır.

S.Orhon: Söylediğiniz bu hususların sektörün bütün unsurları tarafından özümsenebilmesi için 2 ay süre yeterli olacak mı?

H.Köktaş: Bu süre yeterlidir. Her şeyden önce teşhisi doğru koyduğunuzda hastalığın tedavisi çok kolay olur. Tartışmaları yanlış yerde yaparsak hiçbir çözüm üretemeyiz. Artık ortak dili kullanmaya başladığımızda  bir masa etrafına oturur ve çok rahat bu sorunu çözeriz diye düşünüyorum. 2 aylık süre bu sorunun çözülmesi için fırsattır ve yeterlidir. Ben de zaten sektörün mentalite olarak kendisini sorgulamaya başladığını görüyorum. Ümit ediyorum ki, kısa süre içerisinde konunun bütün tarafları kendi ticari ilişkilerini kalıcı ve herkesin hakkına hukukuna uygun biçimde tanzim eder ve dolayısıyla tüketicinin de hakkı korunmuş olur. İşin düzenlemeyle ilgili boyutunu da zaten biz rafineri, dağıtıcı ve bayilerle birlikte çok rahat çözeriz diye düşünüyorum.

S.Orhon: Malı ithal eden veya alıp bayisine aktaran kesim farklı ürünleri de alıp bayisine aktarabilecek. Ancak bu farklı ürünleri koymuş olduğunuz tavan fiyatın altında bayisine aktaracak. Dolayısıyla da daha düşük fiyatlara mal etmek durumunda. Daha düşük fiyatlara mal ederse de zaman içerisinde farklı ürünlerde farklı fiyatlar oluşacak. Bu öngörü doğru mudur?

H.Köktaş: Esas itibariyle işin iki ayağı var. Birincisi; toptan. Toptandan kasıt; pompadan satılan toptan ürünler. İkincisi de pompadan satılan perakende ürünler. Toptan dediğimiz kısımda bahsettiğiniz farklılaşma hem ürün hem de fiyat bazında zaten vardı. Satışın belli bir oranı pompa üzerinden, yani afişe edilmiş fiyatlar üzerinden yapılıyor. Nitekim orada bu oluşacak, oluşmalıdır da. Çünkü biz pompada bu tür bir rekabeti hem dağıtıcılar arası hem pompalar arası oluşturamazsak yine sağlıklı bir yapının işlemediği anlamına gelir. Artık şunu bilmemiz gerekiyor. Sektör içinde var olan ürün dışı, hizmet dışı suni maliyet unsurlarını bir takım dolaylı unsurlarla tekrar sektörün içerisinde tutma gayreti yine bu işi sürdürülebilir olmaktan çıkartır. Tüketicinin artık mevcut yapıyı taşıyamaz durumda olduğunu herkes biliyor, biz EPDK olarak bunu çok daha iyi biliyoruz. Bunun altını tekrar çizmek istiyorum; tüketicinin mevcut yapıyı taşıyamayacak durumda olmadığını biz çok iyi biliyoruz. Hal böyleyken, sektörü belki de daha kalıcı nitelikte bozacak diğer unsurların ortaya çıkmasını önleme zorunluluğumuz var. Yani tüketicinin bu durumu taşıyamayacağı ve taşımaması gerektiği ortada. Böyleyken sektördeki aktörlerin hala, ‘Nasıl olurda eski maliyet unsurlarını sistem içerisinde tutarız’ diye bir gayret içerisinde olacaklarını düşünmüyorum.

Şunun artık görülmesi lazım gelir; bir takım şark kurnazlığı gibi hareketler sektörde kalıcı değil günübirlik oluyor. Onun için sağlam temelli, kalıcı işler yapmamız gerekiyor. Tabii ki tüketici her türlü nitelikli malı alacak. Malın niteliği yüksekse göreceli olarak fiyatı da yüksek olacak. Her işte bu böyledir. Her ürünün daha niteliklisi ya da daha az niteliklisi vardır ve fiyatları da farklıdır.

S.K: EPDK Tarifeler Dairesi bir formül yarattı. Biz de bugüne kadar öğrendiğimiz formüllerden başka yeni bir formül daha öğrenmiş olduk. EPDK Tarifeler Dairesi’nin taban fiyat formülü var mı ya da olacak mı?

S.O: Bazı yerlerde istasyonlar maliyetinin altında satış yapıyorlar. Bu istasyonlar bunu nasıl başarıyor?

H.Köktaş: İki şeyi birbirinden ayırarak cevap vereyim. Birincisi; illegal faaliyet her zaman illegal faaliyettir. Denetim mekanizmaları vasıtasıyla bu illegal faaliyetlerin üzerine gidilir. Bunun sonucunda da ağır cezalar uygulanır. İllegal hareketten dolayı elde edilecek hâsılanın da getirdiği yıkıcı bir rekabet vardır ama bunu ayrı tutuyorum. Bu zaten kanun dışı bir harekettir.
Biz Mayıs ayı içerisinde ‘aykırılık var’ diye ilan ettiğimiz Kurul’dan 3-4 hafta çıkan kararla önce ilk defa düşük fiyattan dolayı denetim yaptık. 200’ün üzerinde noktada hem marker hem de kalite denetimi yaptık. İlk defa düşük fiyattan dolayı bu kadar geniş çaplı bir denetim yapıldı. 

S.K: Yani EPDK Tarifeler Dairesi’nin taban fiyat formülü yok.

H.Köktaş: Niçin formül koyalım? O formülü piyasa koyuyor zaten. Kişi isterse ürününü bedavaya satar. Eğer illegalite ve yıkıcı bir etki yok ise ben o satışı legalite açısından incelerim. Formülü belki tavandan uyguluyoruz ama tabandan da denetim yapıyoruz. Dolayısıyla bu piyasada yıkıcı bir hareketin düşük fiyat unsuruyla birlikte ortaya çıkmaması için gayret gösteriyoruz.

S.K: Kurumunuz araçları da akaryakıtı pompa fiyatları üzerinden yaklaşık yüzde 9,5 iskontoyla alıyor. Bu fiyat dağıtıcı tavan fiyatının 15 kuruş altında. Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca bildiğiniz gibi bu karardan önce pompa fiyatı üzerinden çok ciddi iskontolarla kamu ve özel sektörden alınmış ihaleler var. Bu ihalelerde şu anda şirketler maliyetin de altında satış riski ve zararıyla karşı karşıya. Bu durum neden göz ardı edildi? Bu zararı şirketlerin nasıl karşılamasını bekliyorsunuz?

H.Köktaş: Öncelikle EPDK kurumsal bir tüketici olarak kendi hak ve hukukunu her zaman korur ve koruyor. Şu anda zaten toptan satışlar devam ediyor ve toptan satışlar konumuz değil. Biz tamamen bayideki afişe edilmiş fiyatı konuşuyoruz. Bugüne kadar toptan alanlara iskonto yapılıyordu. Çünkü perakendede daha pahalıya satarak çapraz sübvansiyon yapılıyordu. Yani tüketiciye pahalıya satılıyordu, oradan elde edilen hasılayla toptan mal alanlara indirim yapılıyor ve sistem böyle çalışıyordu.

 

Eğer bir dağıtıcı, ‘EPDK tavan fiyat belirledi, dolayısıyla pompadaki benim karlarım göreceli olarak azaldı. O halde toptanda ben fiyat yükseltmek zorundayım’ gibi bir şey diyorsa bu kabul edilemez. Yani vatandaşın cebinden bir takım firmaları, toptancıları çapraz sübvansiyonla finanse ettikleri anlamına gelir. Biz toptan satışa dokunmadık ki. Her halükarda toptan satış perakende satışının altında değil midir? O zaman niçin bu değişiyor? Yani tüketiciye tabak, çanak gibi promosyonlar vermek yerine 100 litre akaryakıtta 1 litre daha ucuz versinler.

Yeni duruma bütün aktörler hızlı bir şekilde adapte olacak. Bu piyasa bir bütün olarak var. Tüketicisiyle, dağıtıcısıyla, bayisiyle, rafinerisiyle bir bütündür. Biz bu bütünlüğün bir halkasını yok etmeye çalıştığımız zaman bu piyasa sağlıklı bir biçimde işlemez.

S.K: Sizce tavan fiyat uygulaması istasyonların hizmet kalitesini düşürür mü? Tavan fiyat uygulamasıyla düşük tonajlı bayiler gerçekten çok büyük bir sıkıntı yaşamaya başladılar. Bu da maalesef yine istasyon dışı satışları arttıracak. Bunun sinyallerini de alıyoruz. Bununla ilgili de EPDK bazı önlemler alıyor mu?

H.Köktaş: Öncelikle konjonktürel olarak kaçakla mücadele yapılmaz. Kaçakla, 365 gün 24 saat esasına göre mücadele yapılır, ki şu anda yapılan da budur. Yeni durumun yeni kaçak koşulları oluşturacağına şahsen inanmıyorum. Şu anda Türkiye’nin dört bir tarafında akaryakıt tedariki var. Bu konuda hiçbir sorun yok. Mal ve hizmet üretiminde hiçbir sorun yok. Kaliteden asla taviz verilmeyecek. Çünkü ülkemizin kendi öznel koşullarını sistemin içerisine, sizin ifadenizle de formülün içerisine koymuş durumdayız. O formül sadece bir takım matematiksel unsurlar içermiyor. O formülün içerisine işin ekonomik boyutunu, Türkiye’nin kendi öznel koşullarını ve diğer Akdeniz ülkelerinden farklılaştıran tüm unsurları koyduk. Bu nedenle de mal ve hizmet kalitesi noktasında hiçbir surette aksama ya da azalma olmayacak.

E.E: Bu iki aylık süre sonunda EPDK ne karar alacak? Ne olursa fiyatlar serbest kalacak, ne olursa fiyatlar tekrar düzenlemeye tabi olacak? 

H.Köktaş: Düzenleyici kurumların temel varlık sebebi sosyal refah kaybını minimuma indirmektir. Gerçek rekabetçi piyasalarda bunu piyasa yapar. Ancak petrol piyasasının son 5 yıllık döneminde bu kaybın azalmadığını giderek arttığını görmekteyiz.

Yapılan fiyat uygulaması ile gerçekten bu piyasada rekabet tam anlamıyla oluşsaydı uygulanacak fiyatların düzeyleri piyasaya gösterilmiştir. Şimdi piyasadan beklentimiz bu iki aydaki fiyat oluşumlarının hem düzey hem de değişim sıklığı açısından doğru algılanmaları ve sonrasında tüketiciye yansıyacak fiyat oluşumlarında bunu dikkate almalarıdır.

Mevcut durum geçici bir durumdur. Kalıcı bir durum değildir. Dolayısıyla geçici bir durum olduğu için piyasanın tüm aktörleri, üzerlerine düşen asli görevleri yerine getirecekler. Dolayısıyla piyasa, kalıcı ve sağlıklı bir biçimde, rekabetçi, kendi iç mekanizmalarına göre işleyen bir yapıya kavuşmuş olacak. Bu noktada sektörün tüm aktörlerinin sorumluluklarının bilincinde olduğunu düşünüyorum.

‘Suni maliyet unsurları sistemden arındırılacak’

 

S.K: Sektörde uygulanan promosyonları kıyasıya eleştiren birçok gazetenin, daha düşük fiyattan gazete satarak okunma oranını arttırmak yerine oyuncak araba, eğitim seti vs. verdiğini görüyoruz…

H.Köktaş: Ben, ilişkilerini basın üzerinden yürüten, mesajlarını basın üzerinden ileten bir insan değilim. Sözünü ettiğiniz bu basın yayın organlarının sektör kadar bizi de ne kadar eleştirdiğini iyi biliyorsunuz. Biz öyle bir kurumuz ki, işimizin gereği kimsede memnuniyet yaratacak bir iş yapmayız. Fiyatlar düştüğünde tüketici yürüyüş yapıp bize gelip, ‘Allah sizden razı olsun, fiyatları düşürdünüz’ demedi. Tam aksine geldi burada varile maya çaldı. Bayilerden 3 gün önce de tüketici yürümüştü buraya.

Düzenleyici kurum, tedarikçi ile tüketici arasındaki optimum noktayı bulan ve her iki tarafın da hakkını koruyan bir kurumdur. İnanın bana, tüketicinin hakkını korumak için olağanüstü gayret gösteriyoruz. Çünkü bugüne kadar sektörde suni maliyetler oluşturuluyor ve bu maliyetler de direkt olarak tüketiciye yansıtılıyordu. Dağıtıcılar artık, kar maksimizasyonu elde edebileceği, ürünü daha ucuza elde edebileceği koşulların arkasından koşacak. İthalatsa ithalat, başka bir şeyse de başka bir şey yapacak. Rafineri de, ‘Bu insanlar fiyatları düşürmek için yeni alternatifler oluşturuyor. Benim de fiyatlarımı düşürmem lazım ki bu yarışın içerisinde olabileyim’ diyecek. Sağlıklı yapı budur. Suni maliyet unsurları sistemden arındırılacak. Herkes fiyatta, hizmette rekabet edecek. Akaryakıt dağıtım sektörünü suni maliyet unsurlarından arındırmadıkça bu sorunu hep yaşarız. Tartışmayı yanlış yerde yapmayalım dediğim şey de budur. Tartışılması gereken nokta budur.

Dünyanın hiçbir yerinde bayi ile toptancı ilişkisi bu sektörde olduğu gibi değildir. Türkiye’nin hiçbir diğer sektöründe bayi ve toptancı ilişkisi de bu sektörde olduğu gibi değildir.

Görevimiz tedarikçi ile tüketici arasında denge oluşturmak’

S.K: Tavan fiyata rağmen biz dünyada akaryakıt fiyatı en yüksek olan ülkelerden biriyiz…

H.Köktaş: O konuya da geleceğim. Ama özellikle şuna memnunum. Sektör açık bir biçimde şunu söylemeye başladı: ‘Evet. Biz bu kültürün terk edilmesine ihtiyaç olduğunu zaten bir süredir kendi içimizde tartışmaya başlamıştık. Yani ürün bedelinin dışında inanılmaz maliyet unsurları vardı ve bu inanılmaz maliyet unsurlarının sürdürülebilir olmadığını biz de düşünüyorduk. Dolayısıyla bu uygulama bizim o inanılmaz maliyet unsurlarından arınmamıza sebep olabilir’. Sektörün bunu ifade ettiğini görüyorum. Bunu kendi ağızlarından duyuyorum. Bu da bizim açımızdan çok sevindirici bir durum. Buradan da, bizim el birliği ile bu geçiş dönemini değerlendirip, fırsata dönüştüreceğimiz anlaşılıyor.

Tüketicisi olmayan bir sektör, sektör olamaz. Bu çok net. Tüketiciyi karşısına aldığı süre içerisinde, tüketicilerin haklarını korumadığı süre içerisinde satıcı sağlıklı bir ürün arzı yapamaz. Tüketicinin hakları ortada. ‘İnanılmaz maliyet unsurları yarat ve bu maliyetleri tüketiciye yansıt. Nasıl olsa tüketici bunu kaldırıyor’ dönemi bitecek. Burada hem tedarikçinin hakkını hukukunu koruyup, sağlıklı hizmeti sunacağı ortamı sunmuş olacağız hem de tüketicinin de hakkını hukukunu korumuş olacağız. Zaten düzenleyici kurumun asli görevi de budur. Görevimiz; tedarikçi ile tüketici arasında bir denge oluşturmak ve her iki tarafın da hakkını hukukunu korumaktır.

HABER ARŞİVİ

Aylara Göre Haber Sayıları: Haberleri görmek için sayıların üzerine tıklayın.

Yıllar Oca. Şub. Mar. Nis. May. Haz. Tem. Ağu. Eyl. Eki. Kas. Ara.
2024 35 40 30 15 0 0 0 0 0 0 0 0
2023 46 37 55 111 55 43 50 52 48 44 24 35
2022 80 89 110 58 77 91 54 50 49 62 60 59
2021 34 41 62 51 43 41 36 40 51 59 41 58
2020 13 7 28 71 51 38 27 14 29 32 41 43
2019 26 25 25 18 15 27 15 22 24 21 17 20
2018 17 30 22 13 32 19 20 19 41 43 46 37
2017 23 17 34 17 23 29 27 27 24 31 28 27
2016 23 34 21 41 27 29 7 25 13 27 26 26
2015 18 19 30 25 5 23 21 29 13 21 8 30
2014 18 13 21 19 18 13 9 15 9 11 22 23
2013 20 16 23 24 22 29 22 20 17 20 18 23
2012 22 34 49 30 24 27 26 23 13 17 9 25
2011 9 6 11 12 8 18 18 8 4 11 18 16
2010 14 14 15 10 8 7 14 5 12 4 7 26
2009 16 23 23 17 26 41 51 38 17 28 31 23
2008 3 5 3 2 2 8 7 11 8 17 28 15
Haber Tarih Aralığı: 2009 - 7. ay
  • PETROL OFİSİ ΄nin CEZASI ESASTAN İPTAL (30 Temmuz 2009 Perşembe)
  • 30.07 – 31.07 UYGULANACAK TAVAN FİYATLAR (29 Temmuz 2009 Çarşamba)
  • 28.07 – 29.07 UYGULANACAK TAVAN FİYATLAR (27 Temmuz 2009 Pazartesi)
  • 60 BİN TON KARARI ERTELENDİ (23 Temmuz 2009 Perşembe)
  • 23.07 – 24.07 UYGULANACAK TAVAN FİYATLAR (22 Temmuz 2009 Çarşamba)
  • PETDER DANIŞTAY’ A GİDİYOR (22 Temmuz 2009 Çarşamba)
  • 21.07 – 22.07 UYGULANACAK TAVAN FİYATLAR (20 Temmuz 2009 Pazartesi)
  • EPDK΄ dan ÖTV AÇIKLAMASI (17 Temmuz 2009 Cuma)
  • BİOYAKIT DEPODA KALDI (16 Temmuz 2009 Perşembe)
  • AKARYAKITTA ÖLÜMCÜL DARBE TÜKETİCİYE (16 Temmuz 2009 Perşembe)
  • 16.07 – 17.07 UYGULANACAK TAVAN FİYATLAR (15 Temmuz 2009 Çarşamba)
  • EPDK AKARYAKIT FİATLARINI GÜNCELLEDİ (15 Temmuz 2009 Çarşamba)
  • ÇALIK’ ın RAFİNERİ ORTAĞI ÇEKİLDİ (15 Temmuz 2009 Çarşamba)
  • 14.07 – 15.07 UYGULANACAK TAVAN FİYATLAR (13 Temmuz 2009 Pazartesi)
  • TARİHİ İMZALAR ATILDI (13 Temmuz 2009 Pazartesi)
  • PİGM΄ den 8 RED 2 EVET (4 Temmuz 2009 Cumartesi)
  • LPG KULLANIMI TEŞVİK EDİLMELİ (3 Temmuz 2009 Cuma)