Rekabet Kurumu tarafından açıklanan raporun sektöre olan yansımaları hakkında neler düşünüyorsunuz?
Rekabet Kurumu, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu oluşturulurken de görüş bildiren kurumlardan biri. Tabii ki yayınladıkları değerli görüşler doğrultusunda her daim rekabetçi olmak sektörün ve ülkenin menfaatinedir. Türkiye΄de rekabetin en ciddi şekilde uygulandığı sektörlerden birinin akaryakıt sektörü olduğunu yaşayan ve uygulayanlar olarak bayiiler bilmektedirler. Rekabet oluşması için kanımca haksız rekabet oluşturan unsurların ortadan kaldırılmış olması gerekir ki bunlar halen devam etmektedir. Bu noktada odak noktasının fiyat olmaması gerektiğini düşünüyorum. Rekabet etmek sadece fiyat ile olmamalıdır. Rapordan anladığım kadarıyla ne rekabet var ne de rekabet yok deniyor. Bazı yapısal değişiklikler öneriliyor. Dünyada yükselen petrol fiyatlarının yansıması bizim gibi ithalatçı birçok ülkede yaşandı. Diğer ülkelerde sayısız protesto oldu. Akaryakıt harcaması, bütçelerde çok büyük bir yer tutuyor ve fiyat artışları da insanları rahatsız ediyor. Bugün serbest fiyat politikası uygulanmakta zaten buda piyasa ekonomisinin gereği.
Bugün akaryakıt fiyatları düşerken yani akaryakıt fiyatları tetiklemezken dahi bir çok üründe fiyat yükselişi görülüyor. Yükselen fiyatlardan dolayı medyanın, tüketicinin ya da tüketici derneklerinin bu konuya konsantre olması sebebiyle "Biz bu fiyat hareketlerini nasıl daha yavaş hale getiririz" diye bir çıkış noktası oluşturulur ise yanlış olur. Bu tip konuların gündeme geldiği dönem ile bugün arasında akaryakıt fiyatlarında yaklaşık yüzde 5 düşüş yaşandı. Neden düşerken konuşulmuyor da fiyatlar yükselirken herkes konuşuyor? Bu manada ortaya atılan fırsat karlılığı yapılıyor gibi söylemler bayileri ilgilendiren hadiseler değil. Dünyadaki tüm petrol satan firmalar bu operasyonları böyle yapmak durumundalar. Rekabet sırf fiyatta değildir, diğer unsurlarda da gerçekleşir. Sorumlulukların yerine gelmesi için mutlaka kar etmek gerekir.
Fiyatın haricinde raporda ürün standardizasyonundan da bahsediliyor. Türkiye΄de firmaların aynı ürünü satmadıkları çok açık. Rekabet alanı içerisinde tüketici kendisine en uygun ürünü almaya çalışıyor. Satıcı da hangisinin iyi olduğunu ispat etmek için çeşitli pazarlama stratejileri belirliyor. Bazı standart ürünler olabilir, hiçbir katkısı olmayan ürünler olabilir. Dün iki üç cins mal pazarlarken bu gün beş altı cins ürün piyasada rekabet halinde. Bunun dışında fiyatla ilgili konularda da çok ciddi bir rekabet var.
Bu durumun panoya yansıması nasıl? Sahadaki rekabet hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Panoya çok değişik oranda olmasa da yansımakta. Bugün pazarın büyük bir kısmını oluşturan şirketlerin kendi aralarındaki rekabet ya da küçük porsiyonu oluşturanların kendi aralarındaki rekabette kim daha iyi çalışır ve öne çıkarsa o daha çok öne geçecektir. Ticari satışlarda büyük fiyat farklılıkları bulunuyor. Özellikle tüketimin büyük bir bölümünü oluşturan perakende ticari satışlarda yani filo satışlarında hem şirket hem bayi bazında ciddi fiyat farklılığı olduğu aşikardır. Tankerle olan satışlarda da büyük rekabet yaşanıyor. Geriye kalan bireysel tüketiciler noktasında ise promosyonlar ve ödemelerdeki avantajlar devreye giriyor ve tüketiciler ne tür promosyonlar da ne verildiğine bakıyorlar ya da belli bir alışveriş sonunda yüzde 10 ,15’e varan avantajlar sağlıyorlar. Siz hiçbir şeyi kovalamazsanız kazanımda bulunamazsınız. Tüketici de bu kovalamacayı gerçekleştiriyor. Bunun aksini düşünürsek, geçmişte diğer ülkelerde nasıl gerçekleşti diye. Fiyat rekabetini tabelada en haşin şekilde gerçekleştirirsek bu durumun faturasını daha ağır bir şekilde öderiz. Bu durumda güçlüler ayakta kalır, zayıflar yok olur. Böylece rekabetçi piyasa oluşmaz. Olması gerekenden düşük fiyat, düşük kar demektir, düşük kalite demektir. Hala Türkiye΄de yakıtın kaçağından bahsedildiği bir ortamda tüketiciyi düşük fiyattan yüksek kaliteye ikna edemezsiniz. Bayinin bu konuda hiçbir katkısı olamaz, şirket bayiye tavan fiyatı veriyor. Bayi bu rakamın altına nasıl insin? Bayinin giderleri de belli, ekonomisini de zor çeviriyor. Nasıl fiyat indirecek? Eğer bayi kendi başına fiyat indiriyorsa bu işte bir iş var demektir.
Yapısal değişikliklerden de bahsediliyor. Bunlara baktığımızda sözleşmeler öne çıkarılıyor. Zannedilmesin ki öbür türlü olunca bayiler fiyatlarla istedikleri gibi oynayabilirler. Dikey bütünleşme açısından kullanılmayan yüzde 15΄lik kısım daha da yukarı çekilirse yani COCO dediğimiz şirket eliyle işletilen şirket malı istasyonların fazlalaştırılmasıyla düşük fiyattan ürün satılması amaçlanıyor ise bu sefer de şirketin kendi bayisiyle haksız rekabetine yol açar. Dünyadaki gidişat da CODO veya DODO şeklinde yani, istasyon şirket malı fakat bayi tarafından işletilen ya da bayi malı bayi tarafından işletilen şeklinde. COCO yani şirket malı şirket tarafından işletilen istasyonların finansman maliyetleri çok ciddi boyutta olmakla beraber operasyon maliyeti ve mükemmeliyeti açısından da diğerlerine göre dezavantajlı. Bu durumu yurt dışındaki istasyonlardaki davranış ile ülkemizdekini karşılaştırdığımızda anlayabiliriz.
Milli servet heba edilmesin
Avrupa veya Amerika΄daki sistem ile Türkiye΄deki sistemi karşılaştırır mısınız? Rekabet Kurumu, Türkiye΄yi hangi sisteme yöneltmeye çalışıyor?
Bunun için kesin bir şey söyleyemesek de lokasyonların tespitinde rekabeti önleyici durumların oluşmaması için özen gösteriliyor. Örneğin bir kavşak düşünün, bu kavşağın 4 köşesine de aynı logoyu koyamıyorsunuz. Ama orada bu işler bizdekinden çok farklı. Anormal bir istasyon enflasyonu yaşadığımızı herkes söylüyor. Sıkıntı da istasyon enflasyonundan çıkıyor. Ümit ettiği karı bulamayanlar farklı yollara başvuruyorlar. Lokasyonlar trafik akışına göre veya ihtiyaca göre belirlenmeli. Herkes her yeri zapt edememeli, bu noktada Rekabet Kurumu΄na danışmalı. Raporda belirtilen mesafe tahdidini kaldırmak istasyon enflasyonundan bahsedildiği bir ortamda gerçekçi olmaz. Şöyle bir mantık güdülüyorsa çok çoğalsın sonra kırılsın ve en son da azlar -özler kalsın. Bu süreç içerisinde kaybedilecek para her ne kadar şahısların gibi gözükse de Milli servettir, bu derece istihdam açığı duyan bir ülkede farklı yatırımlar gerçekleştirilebilir. Bir işi bozup sonra düzeltme manasında söylüyorum. Bu sektör tek başına 25 milyar YTL’lik ÖTV sağlayan, katma değer yaratan bir sektör.
Bu arada başka bir şey daha var. EPDK΄nın şu durumda kanundan doğan hakkını kullanarak fiyatlara müdahele etmesi piyasa ekonomisine ters düşer. Çünkü olağanüstü bir durum yok. Kanundan doğan hakkı kullanmanın şu an için gerekçesi ne olabilir? Ancak bu rapor bir işarettir. Arkasından fiyat yönetmeliğinin gündeme gelmesi de bir işaret olarak değerlendirilebilir. |